RUS AVANGARDLAR - SANATIN İKTİDARI

Kasım 2016, Evrensel Kültür için Birkan Bulut ile yapılan görüşme. Evrensel Kültür kapatıldığı için Ayrıntı Dergi'de yayınlanmıştır.

Ekim devrimi ile birlikte iktidara gelen işçi sınıfı hayatın her alanında yeni bir dünyanın temellerini atmaya başlamıştı. Yok etmek üzerine devletin başına geçen proletarya ile “Müzelere ölüm” naraları atan sanatçılar sanat kurumlarının başına geçmişti. Ekim Devrimi'nin ilk yıllarında  devrimin sanatı/sanatın devrimi'nin temellerini atan Rus Avangardlar, sosyalizmin inşasında nasıl bir rol üstlendiler? Devrimi nasıl karşıladılar? Sanat ve devrim arasında nasıl bir bağ kuruldu? “Sanatın İktidarı” kitabının yazarı ve İletişim Yayınlarının sanathayat dizisi editörü olan Ali Artun sorularımızı yanıtladı. Artun, Rus avangardı ile Ekim devrimi arasındaki bağı şöyle özetliyor: “Sanatın tarihsel dönüm noktalarını sezmek konusunda kehaneti olduğu söylenir. Yani her tarihsel dönem önce estetik olarak ifade eder kendini. Ama söz konusu Rus avangardı olunca, mesele toplumsal dönüşümü yansıtmak değil, yaratmaktır.” 

Lenin Zürih'te kaldığı evde “Emperyalizm: Kapitalizmin En Yüksek Aşaması” kitabını yazarken hemen yanıbaşında bulunan Cabaret Voltaire'de Dada hareketi doğmaktaydı. Ekim Devrimi öncesini hatırlamakta yarar var. Çarlık Rusyası'nda avangard nasıl doğdu ve gelişti?

Rus avanagardı da, Avrupa'daki gibi I. Dünya Savaşı arifesinde ortaya çıktı. İkisi de 19. yüzyıl ortalarında yükselen "sosyal realist" eğilimlere bir tepkiydi. Ruslar Cézanne'dan ve Picasso'dan etkileniyorlar. Bir de Rus ikon sanatından. Cezanne'da başlayan, temsile, tasvire, taklide karşı izleri Maleviç son noktasına götürür: Siyah Kare; 80 santimetreye, 80 santimetre simsiyah boyanmış bir kare. Bence soyut sanatın icadı bu hadisedir.1913'de boyadığı Siyah Kare'yi, 1915'de düzenlenen "0.10. Son Fütürist Pentür Sergisi"ne koyar. Aynen bir ikon gibi, bir köşeye tavana doğru asar. Rus avanagardının diğer kurucusu sayılan Tatlin'in de "kontr-rölyef"lerini sergilediği "0.10" sergisi, süprematizmin ve konstrüktivizmin ilan edildiği olaydır. Maleviç sergiyle birlikte bir manifesto yayınlar: "Kübizmden Süprematizme-Yeni Pentür Realizmi". Bu noktada bir şey açıklayayım, Rus sanatçıların fütürizmiyle, Fütürist Manifesto'nun yazarı Marinetti'nin fütürizminin bir ilgisi yoktur. O zamanlarda Avrupa'da başka başka fütürist hareketler çıkar ortaya.

LUNAÇARSKİ'NİN AVANGARD'A VEFASI

Ekim Devrimi'nin ardından sanatın yönetimi avangardlara verildi. Avangard sanatçılar yıkmak istedikleri sanat kurumları ve müzelerin başına geçmiş oldular. Süprematizm ve konstrüktivizm egemen hale geldi. Peki Bolşevikler neden avangardı seçti? Avangard sanatçılar sizin deyiminizle “sanatın kendisini yönettiği” bu kısa dönemde neler yaptılar?

Devrim ertesinde sanat kurumlarının ve etkinliklerinin avangard kadrolara teslim edilmesinde Halk Eğitim Komiserliği'nin başına getirdiği Lunaçarski'nin büyük rolü olmuştur. Zürih'te felsefe, Paris'te tarih okuyan Lunaçarski Parti içindeki görevlerinin yanısıra, tiyatro, sinema, sanat ve edebiyet konularında son derecede üretken olan bir eleştiri yazarıdır. Ona göre, Tolstoy, Dostoyevski, Gogol gibi büyük yazarları; Çaykovski,  Rahmaninov, Skriabin gibi bestecileri yaratan 1850'ler sonrası modernleşme hareketinin mirasçıları olan realist ressamlar, Rusya'daki devrimci harekete kayıtsız kalmışlar, hatta 1917 Devrimi'ne karşı "düşmanca bir tavır almışlardı... Buna karşılık 'solcu' sanatçılar, sivri deneylerin, empresyonizm sonrası deneylerin temsilcisi olan sanatçılar, devrime hararetli bir tepki vermişlerdi". Bence, devrimin önderleriyle, avangardın önderleri arasındaki ittifakın temelinde, ikisinin de ütopya fikrine olan inançları yatar. İnsan hayatının topyekûn dönüştürülebileceğine, devrim olayına imanları yatar. Ama biliyorsunuz, bu ittifak "heroik komünizm" denen 1917-21 arasındaki dört yıl boyunca sürer. Ondan sonra Rus realizmi restore edilmeye başlar, avangard sanatçılr ise düşmanlaştırılır ve tasfiye edilir.

1990'lara kadar saklı kalan avangard hareketlerle ilgili sanat eserleri ve belgeler ortaya çıktıkça, süprematist ve konstrüktivistlerin, Batı'da avangard bir estetiğin kurulmasındaki 'felsefi' ve deneysel etkileri de aydınlığa kavuşuyor. Bu kadar etkin olabilmelerinde sanatın iktidarını ele geçirmiş olmalarının payı büyüktür. Rus avangardı, karşı oldukları müze, akademi gibi bütün kurumları deneysel bir laboratuvara dönüştürmüşler ve kapılarını sonuna kadar açmışlardır. Sanatı hayattan yalıtan bütün engelleri parçalamaya girişmişlerdir. Hayatın sanat gibi yaşanacağına inanmışlardır. Zaten Marks'ınki de dahil olmak üzere, antik zamanlardan beri bütün ütopyaların ilkesi bu değil midir?

AVANGARDIN SAHNESİ

Rusya denilince tiyatronun ayrı br yeri var. Tiyatronun özellikle o dönem daha geniş kitlelere ulaşabilen yanını da düşünecek olursak; avangardın Sovyet sahnesine etkisi ne oldu?

"Topyekûn Sanat Eseri" anlamına gelen gesamtkunstwerk kavramı Wagner'e ait. Wagner opera sahnesini bütün farklı sanatların, duyuların bileştirilebileceği bir ortam olarak düşünmüş. Sonradan Gesamtkunstwerk bütün avangard hareketlerin ideali oluyor. Çoğu zaman ancak mimarlık sanatının bu ideali gerçekleştirebileceğine inanılmış. Rus avangardında ise "topyekûn sanat eseri"nin merkezi, bütün yaratıcılığın merkezi tiyatro. Süprematizm de, konstrüktivizm de en önce tiyatro dekorlarında ve kostümlerinde beliriyor. Çok sonra dada ve sürrealizmin başlıca meselesi olacak, dilin rasyonalist anlamlandırma düzeninin parçalamaya yönelik deneyler de önce Rus avangard tiyatrosunda görülmüş. Klasik müzik kalıplarını kıran besteler de ilk burada icra ediliyor. Ama avangard, asıl hayatı "topyekûn bir sanat eseri" olarak örgütlemek istiyor ve giderek bütün kenti bir tiyatro sahnesine dönüştürüyor. Fabrika sirenleriyle, kent gürültüsüyle senfoniler icra ediliyor. Bütün kent halkının oyunlar oynadığı (ya da rol aldığı) panayırlar tahayyül ediliyor. Eyzenştayn sineması da bu bakışın bir türevi değil mi. Potemkin Zırhlısı'nı hatırlayın...

Maleviç “Kübizm ve fütürizm, toplumsal ve ekonomik hayattaki 1917 Devrimi'ni önceden haber veren devrimci formlardır” diyor. Rus avangardlar devrimin, 1917 devriminden önce sanatın formlarındaki radikal değişimle olduğunu söylüyorlar. Burada sanatın tarih içerisindeki değiştirici/özne rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir başka deyişle toplumsal dönüşüm tohumlarının ilk filizlerini sanatta görebilir miyiz?

Sanatın tarihsel dönüm noktalarını sezmek konusunda kehaneti olduğu söylenir. Yani her tarihsel dönem önce estetik olarak ifade eder kendini. Ama söz konusu Rus avangardı olunca, mesele toplumsal dönüşümü yansıtmak değil, yaratmaktır. Çünkü onlar, formların hayatı döüştürmekteki gücüne adeta taparlar. Özellikle de Maleviç bu konuda çok radikaldir. Öyle ki, komünizmi süprematizmin izleyeceğini söyler. Yani kendi estetiğini, morfolojik sistemini, insanlık tarihinin bir telosu olarak görür. Bu görüş baştan aşağı bir hayalden mi ibarettir? Tamamıyla saçma sapan bir uydurma mıdır? Bence değil. Bugün piyasa, nihayetinde iktidarını formlara dayalı bir sembolik sistem üzerinden yürütmüyor mu? Anlamlandırma rejimleri, bilgi rejimleri, işaretlerin çevresinde örgütlenmiyor mu? Öte yandan, Gezi gibi ayaklanmalar, çağdaş işgal hareketleri, aynı zamanda estetik bir takım olaylar olarak görülmüyor mu? Maleviç'ten çok önce Nietzsche, asıl siyasetin sanat olduğunu ve gündelik, reel siyasetin, akıl, mantık gibi insanları "sürüleştirmek"ten ibaret olduğunu söylemiyor muydu?

SANATIN HAYATI ELE GEÇİRMESİ İÇİN SAVAŞIYORLAR

Sosyalizm denildiğinde gündeme gelen tartışma konularından biri de toplumsal dönüşümde sanatın bir propaganda, eğitim aracı olarak kullanılması. O dönemin en önemli deneyimlerinden olan Proleter Kültür Organizasyonu'nu (Proletkült) ve burada avangardın rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Rus avangardı, özellikle Konstrüktivizme kıyasla Süprematizm, son derecede özerk hareketler. Özerk derken, tüm bilginin, hakikatin, siyasetin, etiğin sanata içkin olduğuna inanıyorlar. Bu özerkleşme hareketi 19. yüzyıl başında ortaya çıkan Romantiklerle başlıyor. Dolayısıyla, sanatın ne olursa olsun herhangi başka bir amaç, dava, düşünce için araçsallaştırılmasına karşılar. Zamanımızda olduğu gibi hayatın sanatı değil, sanatın hayatı ele geçirmesi için savaşıyorlar. O nedenle Rus avangardının Devrimle ve komünizm fikriyle iç içe geçen etkinliklerini, hatta, "ajit-prop" adını verdikleri etkinliklerini bile, basit anlamıyla "propaganda" olarak yaftalamamak gerekir. Örneğin sosyalist ütopyacılığın kurucularından Saint-Simon sanatçıları toplumun önderleri gibi görüyordu. Çünkü onlar insanların duyularına ve duygularına form vermenin ustalarıydılar. Bu yetileri dolayısıyla Saint Simon sanatçıları toplumsal bir devrimin avangardı gibi görüyordu. (Askerlikte "öncü birlik" anlamına gelen "avangard" sözcüğünü, sanatçılara atfen ilk kez kullanan Saint Simon'dur). Avangard, Saint Simon'un bu "sosyal sanat" anlayışını yıkmıştır: Eğer sanat öncüyse hayatı sanata dönüştürmek amacıyla öncüdür; başka bir davaya hizmet etmek için değil. 1917 Devrimi'nin hemen ertesinde kurulan ve giderek 500 000 kişiye ulaşan Proletkült de, özerk, "bağımsız ve kitlesel bir işçi sınıfı hareketidir." Kurucusu Bogdanov ütopyacıdır, amacı kolektif bir dinamik yaratarak, baştan aşağı "yeni bir kültür" kurmaktır.

Cezanne “Louvre yıkılmalı” diyordu. Maleviç de fütüristler gibi müzeleri sanatın mezarlıklarına benzetmişti. Ancak Rus avangardların devrimin ardından müzeleri yok etmek yerine kullandığını, dönüştürmek istediğini görüyoruz. Çarlık Rusyası'ndan kalan Avrupa'nın en değerli koleksiyonları, Ermitaj, malikane müzeleri avangardın eline geçince ne oldu?

1917'den sonra müzeler de, akademiler de, pıtrak gibi ortaya çıkan yüzlerce sanat girişimi de  devrimci bir estetiğin tartışıldığı, araştırıldığı açık forumlar, kolektif deneysel laboratuvarlardır artık. Ve buralarda süren arayışların bir sonu ve kendisinden başka amacı yoktur. Yaratıcılığın bir sınırı yoktur. Tabii böyle bir ortamda "sanat eseri"nin bir değeri kalmamıştır artık. Çünkü sanat yaratma eyleminin kendisidir. Bir takım eserlerde, nesnelerde cisimleşen ve onlarla tarihselleşen bir deha değil, hayattır. Dolayısıyla sergilediği eserlerle Büyük Rus İmparatorluğu'nu kutsayan müzelere, onlara içkin olan tarihin ve estetiğin (renk, ışık, boya gibi tekniklerin, v.b.) incelenmesi amacıyla dokunulmaz. Yani onların temsil ettiği 'eski' sanatın yıkılması için korunur. Gerçi müzeler Cézanne'dan beri dile geldiği üzere yakılıp yıkılmamıştır, ama kuruldukları anlamları ve amaçları ters yüz olmuştur. Sembolik anlamdırma evrenleri ve bilgi rejimleri yıkılmıştır.